Fitch Ratings Kıdemli Direktörü Douglas Winslow, Türkiye ekonomisine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. "Fitch on Türkiye" etkinliği çerçevesinde CNBC-e'ye verdiği bir röportajda, Türkiye'nin ekonomik yapısının dirençli olduğuna dikkat çekti. Ancak aynı zamanda, ülkenin kredi notunun iyileşebilmesi için karşı karşıya olduğu en büyük tehdidin "politika müdahale riski" olduğunu vurguladı.
Politik Müdahale Riski
Winslow, Türkiye'nin mevcut ekonomik durumunu değerlendirirken, politik müdahale riskinin ülke kredi notunun yükseltilmesi sürecindeki en büyük engel olduğunu ifade etti. Bu riskin, yatırımcıların güvenini olumsuz etkileyen bir faktör olduğunu belirtti. Winlsow, bu tür müdahalelerin ekonomik dengeleri bozabileceğine ve dolayısıyla Türkiye'nin kredi notu üzerinde olumsuz bir etki yaratabileceğine dikkat çekti.
Enflasyon Beklentileri ve Seçim Dönemi Politikaları
Fitch yetkilisi, Türkiye’deki enflasyon görünümüne dair öngörülerini de paylaştı. Winslow, 2027 yılına kadar enflasyon oranında kademeli bir azalma beklediklerini açıkladı. Ayrıca, yaklaşan seçim dönemi ile ilgili olarak, oy verme süreci öncesinde bazı politika değişiklikleri olabileceğini konuya dair düşüncelerini ekledi. Bu durumun, piyasalar üzerinde stresi azaltması ve ekonomik istikrarı sağlaması açısından önemli olduğunu belirtti.
Rezerv Kalitesinde İyileşme
Winslow, Fitch'in geçtiğimiz yıl Türkiye'nin kredi notunu iki kademe artırmasının arkasında, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) rezervlerinde gözlemlenen iyileşmenin önemli bir rol oynadığını ifade etti. Türkiye'nin rezervlerinin şu anda yaklaşık 180 milyar dolar seviyesine ulaştığını ve bu durumun 2023'teki 100 milyar dolara göre büyük bir artış olduğunu vurguladı. Rezervlerin miktarının yanı sıra kalitesindeki iyileşmenin de dikkat çekici olduğunu belirtti. Ancak, Türkiye’nin dış finansman ihtiyacı göz önünde bulundurulduğunda "konforlu" bir seviyede olmadığına da dikkat çekti.
Winslow'un bu açıklamaları, Fitch'in Türkiye'nin kredi notu üzerinde rezervlerin hem miktar hem de nitelik açısından önemli bir belirleyici faktör olarak kabul ettiğini ortaya koyuyor.