Tarih: 22.01.2025 12:58

96 Yıllık Hatıralar: İsmet Güner’den Geçmişe Dair Sıcak Bir Yolculuk

Facebook Twitter Linked-in

“Sünnetçi Geliyor!”

Güner, çocukluk anılarından birini şu sözlerle dile getirdi:

“Beş yaşındaydım, köye sünnetçi geleceği haberi verildi. Kaçmak istedim ama küçük olduğum için yakaladılar ve sünnet oldum. Şimdiki gibi şatafat yoktu. Ne elbise ne düğün masrafları vardı. Sünnetçi çantasını açar, işini yapar ve giderdi. Her şey sade ve basitti.”

Düğünlerde Komşuluk ve Dayanışma Örneği

İmdat Güner, geçmişteki düğün adetlerini ve dayanışma ruhunu detaylı bir şekilde anlattı:

“Düğün yapılmadan önce mahalle mahalle dolaşılarak süt ve tepsi toplanırdı. Tepsilerin altına imzalar atılır, kaybolmaması sağlanırdı. Düğün günü, mahallenin yaşlı kadınları yemek yapar, genç kızlar hamur açar, baklava hazırlarlardı. Yemekler, kalaslar üzerine oturularak yenirdi. Yemek sırasında geç kalanlar çoğu zaman aç kalırdı.”

Düğünlerde Eğlence ve Saygı Kültürü

Düğünlerde tulum eşliğinde oyunların oynandığını belirten Güner, komşular arası saygının önemine vurgu yaptı:

“Eğer komşuda bir ölüm ya da acı bir olay varsa, düğünde oyun oynanmazdı. Ancak komşular, ‘Hayatta bir kez düğün yapılır, eğlenin’ diyerek bu konuda anlayış gösterirlerdi.”

Zorluklar İçinde Mutluluk

Gaz lambasıyla aydınlanan evlerde, gazın idareli kullanıldığı günlerden bahseden Güner, o günlerde yaşanan yokluğa rağmen huzurun hâkim olduğunu söyledi. Komşuluk ilişkilerindeki güçlü bağlara dikkat çeken Güner, insanlardaki dayanışma ve paylaşma ruhunu özlemle andı.

Geçmişin İzleri ve Unutulmaz Anılar

İsmet Güner’in anlatımları, modern hayatın karmaşasında kaybolan sıcak komşuluk ilişkilerini ve toplumsal dayanışmayı hatırlatarak derin bir nostalji yaşattı. 96 yılın tecrübeleriyle dolu bu yaşam hikâyesi, geçmişteki yaşam kültürünü ve insan ilişkilerindeki samimiyeti anlamak açısından değerli bir belge niteliği taşıyor.

Eski Köy Yaşamından Bir Kesit: İmdat Güner'in Anıları

İsmet Güner, 1930 yılında Yayla Mahallesi’nde, eski adıyla Ordula Köyü’nde dünyaya geldiği yılları ve o dönemin yaşam koşullarını anlatıyor. Güner, çocukluk yıllarından itibaren yokluk ve dayanışma içinde süren bir köy hayatını, samimi ve detaylı bir şekilde dile getiriyor.

Sünnet Günleri ve Köy Yaşamı

Güner, 5 yaşında sünnet olduğu günü unutamadığını belirtiyor. Sünnetçiden kaçmak isteyen yaşıtlarının korkuyla sağa sola kaçıştığını anlatırken, kendisinin yakalanıp sünnet edildiğini ifade ediyor. “O zamanlar şimdiki gibi şatafat yoktu. Sünnetçi çantasıyla gelir, işini yapar ve giderdi,” diyerek dönemin sade yaşamını özetliyor.

Komşuluk ve Dayanışma

O yıllarda köylerde herkesin hayvan beslediğini ve insanların gece gündüz çalışarak hayatlarını sürdürdüğünü söyleyen Güner, komşuluk ilişkilerinin güçlü olduğunu belirtiyor. Düğünlerden önce mahallede süt ve tepsi toplanarak dayanışma sağlanır, düğün yemeği ve tatlılar imece usulüyle hazırlanırdı.

Düğünler ve Eğlence Kültürü

Düğünlerde kadınlar ve genç kızlar büyük bir heyecanla hamur açar, baklava yapardı. Düğün günü gelin kapalı duvakla gelirken, damat heyecanla beklerdi. “Gelin geldiğinde cebine konfeti, renkli kağıtlar ve bozuk paralar koyulurdu,” diyor. Düğün yemeğinde herkesin bir kalas üzerinde oturup yemek yediğini anlatan Güner, yemek sonunda bir kepçe kadar pilavın dua eşliğinde yenildiğini belirtiyor.

Zor Koşullarda Dayanışma

O dönemde çarşafların dahi yamanarak kullanıldığını ve çorapların yamalı olduğunu söyleyen Güner, yokluk yıllarında insanların birbirine olan yardımseverliğini vurguluyor. Köylü kadınların, sahilden getirdikleri kumlarla ev yapımına bile destek olduklarını anlatıyor.

Evlilik ve Gelenekler

Güçlü ve sağlıklı kızların gelin olarak tercih edildiği yıllarda, gelinler evin en erken kalkıp en geç yatan bireyi olurdu. Çocukların anne babalarının yanında sevilmesinin ayıp sayıldığı bir dönemden söz eden Güner, gelinlerin büyük bir fedakârlıkla aile içinde hizmet ettiklerini ifade ediyor.

Unutulmaz Bir Dönemin İzleri

İsmet Güner’in anıları, o dönemin zorluklarını ve samimi dayanışma ruhunu gözler önüne seriyor. Teknolojinin, şatafatın ve modern imkânların olmadığı bir dünyada, insani değerlerin ön planda olduğu bir yaşamı hatırlatıyor. Bu anlatımlar, günümüz nesillerine geçmişe dair önemli bir kültürel miras sunuyor.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —