Ekşi mayanın farkını, maya ile birlikte çalışan laktik asit bakterilerinin de varlığı olarak özetleyebiliriz. Ekşi mayalarda yapılan bazı araştırmalarda 100'den fazla laktik asit bakteri türü ve birkaç düzine maya türüne rastlanmış
Ekşi mayanın beslenme açısından farklı olumlu etkileri de var. Örneğin biyoyararlılığı artırdığını biliyoruz. Biyoyararlılığı “enzimatik bazı faaliyetlerle vücudun bir gıdayı verimli kullanabilme kapasitesi” olarak ifade edebiliriz.
Bir yandan ekşi maya sayesinde biyoerişim de artıyor. Biyoerişimi “bir besin öğesinin bağırsak tarafından emilebilirliğinin artması” olarak tarif edebiliriz. Ekşi maya, özellikle fitik asitin ortamdan uzaklaşmasını sağlayarak bu etkiyi gösterir. Bu sayede ekmekte bulunan E vitamini, folat, tiamin, niasin, riboflavin, çinko, potasyum, selenyum, magnezyum, fosfor, manganez, bazı vitamin ve mineralleri fitik asit bağlayamayacağı için bağırsağın kullanımını artırıyor, yani bu sayede ekmeğin besin değeri artıyor.
En önemli etkilerinden biri de glisemik indeksin daha düşük olması, bu sayede kan şekeri kontrolü açısından da daha değerli bir ürün ortaya çıkıyor. Bununla beraber, daha az miktarlarda yenebiliyor, yani aynı zamanda tokluğu da sağlamış oluyor.
Ayrıca, bağırsak sağlığı yani mikrobiyota açısından faydaları olan ekşi maya ekmeğini gaz ve şişkinlik sorunu olanlar da daha rahat sindirebilirler. Maya bu etkiyi tahıllarda bulunan bazı karbonhidratların parçalanmasını sağlayarak daha sindirilebilir hale getirmesiyle gösteriyor.
Bir kişinin ihtiyacı olan besin öğelerini belirlerken hastalık öyküsü, ailesindeki kronik hastalıkların geçmişi, sağlık durumu, yaşam koşulları, beslenme alışkanlıkları gibi özellikleri değerlendiriyoruz. Bu nedenle ekmek tüketimi için önerilerimiz de kişiden kişiye değişiyor.