Mikroplastiklerin birçok balık türünün midesine kadar girdiğini belirten Vakıf, bugüne kadar üretilen yaklaşık 8 milyar ton plastiğin, yalnızca yüzde 9’unun geri dönüştürülebildiğini hatırlattı. Mikroplastikler için önlem alınmasına vurgu yapan TEMA Vakfı, "Mikroplastikler insan kanına, anne karnına kadar girdi!" ifadelerine yer verdi.
Birleşmiş Milletler tarafından çevre farkındalığını artırmak amacıyla her yıl 5 Haziran’da farklı bir temayla kutlanan Dünya Çevre Günü’nün bu yılki teması “Plastik kirliliğine son ver” olarak belirlendi.
Mikroplastiklerin birçok balık türünün midesine kadar girdiğini belirten TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Anne karnındaki fetüste, yeni doğan bir bebeğin plasentasında, insan kanında ve akciğerlerinde mikroplastiklerin olduğuna dair bulgular mevcut” dedi.
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, bu yığına dikkat çekerek, “Türkiye’nin yüzölçümünün neredeyse iki katı büyüklükte olan bu plastik dağı, dünyamızın plastik kirliliği sorununun vardığı boyutları gözler önüne seriyor. Karadan ve nehirlerden denizlere, oradan da okyanuslara ulaşan plastik kirliliği, öncelikle denizel ekosistemdeki hayvan ve bitki türlerine zarar veriyor. Yapılan araştırmalar sonucunda artık biliyoruz ki birçok balık türünün midesinde mikroplastikler var. Dahası, anne karnındaki fetüste, yeni doğan bir bebeğin plasentasında, insan kanında ve akciğerlerinde mikroplastiklerin olduğuna dair bulgular mevcut” dedi.
Ataç hem çevre hem de tüm canlıların sağlığı üzerinde ciddi sorunlara yol açan plastik kirliliğinin nedenlerine de değinerek şöyle devam etti:
“Plastiklerin geri dönüştürüldüğüne dair yaygın bir inanç var ancak mevcut verilere bakıldığında dönüşümün yeterli olmadığı görünüyor. Dünyada 1950- 2015 yılları arası insanlık, yaklaşık 8,3 milyar ton plastik üretmiş; bunların 6,3 milyar tonu, yani yüzde 76’sı plastik atığa dönüşmüş. Bu plastik atıkların ise sadece yüzde 9’u geri dönüştürülebilmiş. Türkiye’nin Avrupa’dan en çok atık ithal eden ülke olduğu da düşünüldüğünde, geri dönüştürülemeyen plastiklerin yarattığı kirlilik sorgulanır hale gelmektedir.”
Geri dönüştürülemeyen plastikler için tercih edilen bertaraf yönteminin çoğunlukla yakma işlemi olduğunun altını çizen Ataç, “Bu işlem sonucunda hem iklim değişikliğine yol açan karbondioksit gazı hem de zararlı kimyasallar açığa çıkıyor. Örneğin 1 ton plastiğin yakılması sonucunda 2,9 ton karbondioksitin atmosfere salındığı biliniyor” dedi. Ataç, açığa çıkan diğer kimyasalların ise solunum yoluyla canlıların yaşamına zarar verdiğini belirterek “Toprağa, bitkilere, yüzey sularına ve yer altı sularına kadar sızarak besin zinciri yoluyla da insan ve hayvan sağlığına zarar veriyor” sözleriyle plastik kirliliğinin önüne geçmek için önerilerini dile getirdi.
Plastik kirliliği ile başa çıkabilmek için bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini vurgulayan Ataç, sözlerini şöyle tamamladı:
“İnsan ve tüketim odaklı bir yaşayış biçiminden çok insanın da diğer tüm canlılar gibi doğanın bir parçası olduğu kabulüyle, bireyleri plastik kullanımına mecbur bırakmayan, çevresel kirliliğe yol açmayacak ve atık oluşumunu azaltacak düşük karbon ayak izine sahip ürünlerin üretimi arttırılmalı. Tek kullanımlık plastikler yasaklanmalı. Bu konuda yerel yönetimlere ve politika yapıcılara daha büyük iş düşüyor. Bunlara ek olarak gezegenimizin sağlığı için elbette bireyler tarafından da tüketim tercihleri değiştirilmeli. Tüketimin azaltılması, yeniden kullanım alışkanlıklarının edinilmesi, atıkların geri dönüşüme gönderilmeden önce kaynağında ayrıştırılması gerekiyor.”