Günümüzde pek çok kişi ilişkilerinde problem yaşıyor. Kimisi partneriyle kimisi çocuğuyla kimisi iş yerindeki yöneticisiyle. Sık karşılaştığım söylemlerden bazıları karşısındaki kişinin ona istediği şekilde ilgi göstermiyor oluşu, bencil buluyor oluşu veya çocuğunun kendisine iyi davranmıyor oluşu. Bir nevi kişiyi zorlayan deneyimler ilişki kurduğu kişiden beklentisinin olması ve isteklerinin karşılanmıyor oluşu diyebiliriz.
İlişkilerimizde karşı tarafın bizi anlamamasının veya istek ve ihtiyaçlarımızı görmüyor oluşunun bazı sebepleri olabilir.
Bunu bir anne-çocuk ilişkisi üzerinden değerlendirecek olursak annelerin bir kısmı çocuklarıyla olan ilişkisinde kendilerini dinlemediklerini, sürekli ona karşı çıktıklarını veya öfkelendiklerini söylüyorlar. Hayatları hakkında biraz daha bilgi aldığımızda bazı ortak davranışlarla karşılaşıyorum. Çoğu çocuğunun fiziksel, duygusal ve akademik bakımıyla daha içli dışlılar. Aynı zamanda kendilerine az vakit ayıran ve genellikle yorgun olan bireyler. Bu kadar emek harcamalarına karşın çocuklarının onlara öfkeleniyor olmasını nasıl tanımlarız ? Günümüzde çocuklarımızla iletişim kurarken artık kendine değer vermelisin gibi söylemlerle çocuğumuza yaklaşıyoruz. Elbette bu tarz söylemlerde bir sakınca yok. Fakat annenin kendine vakit ayırmaması, istek ve ihtiyaçlarını ikinci plana atması, kendini eve veya çocuklarına adaması sonucu çocuk gözlemleriyle ‘annem kendine değer vermiyor’ şeklinde bir olgu oluşuyor. Saçını süpürge eden anne yorgun bakışlarıyla çocuğuna yaklaştığında kendine değer vermeyi öğretemiyor. Uçaklarda herhangi bir problem anında bile maskeyi önce kendinize sonra çocuğunuza takın derler. Kendine iyi gelemeyen ebeveyn çocuğuna iyi gelemez.
Romantik ilişkileri dinlediğimizde ise ilişkide olduğu kişi hakkında ‘Sürekli onu düşünüyorum, ona hediyeler alıyorum fakat o bana hiç kulak vermiyor ve benimle ilgilenmiyor’ diyebiliyor. Karşı tarafı bencillikle suçluyor. Bunu diyen kişi ilgilenilmesini istediğini söyleyerek bir beklentiye girdiğinde fark etmediği bir denklem ortaya çıkıyor. Çok verici olan kişinin partneri de bu ilişki örüntüsünde bir farklılık olduğunu hissediyor. Karşıdaki kişi daha kendi ile ilgilenemezken bir başkasıyla ilgilenme düşüncesi onu yoruyor.
Bazılarımız karşı tarafı koşulsuz kabul ediyoruz. İş yerindeki yöneticimiz, çocuğumuz, partnerimizle olan ilişkimiz. Koşulsuz kabulün aşırı bir tutum olduğunu karşımızdaki kişiye gerçekçi gelmiyor. İlişkiler en nihayetinde bir ihtiyaç karşılama sanatıdır. İlişkideki bu alışveriş dengesindeki tutarsızlıklarla ilişkide problemler yaşanmaya başlıyor.
Peki bir insan neden çok verir ?
Psikolojik Danışman Ekrem Çağrı Öztürk ,'' Bir insan almak için verir. Yani fedakarlığın içinde bencillik vardır. Dışarıdaya verdiğimiz ve alamadığımız şey her ne ise kendimize veremediğimiz sürece kendimize değer vermiş olmayız. Her zaman ihtiyaçlarımızı dış dünyadan beklemek oldukça yorucudur. Aynı zamanda karşı taraftan bu kadar beklerken git gide uzaklaşması canımızı yakar. Bu nedenle karşı taraftan ne bekliyorsak kendimize vermenin yollarını aramalıyız.''dedi.