İSTANBUL, (DHA) - Tansiyon yüksekliği olarak da bilinen hipertansiyon konusunda uyarılarda bulunan Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hasan Turhan, “Hastaların yüzde 5'inde tansiyon yüksekliğine, ailesel yatkınlığın dışında başka hastalıklar da sebep olabilir. Böbrek hastalıkları, genel olarak böbrek fonksiyonlarının bozulması ya da işlevini tam yerine getirememesi ve böbrekleri besleyen atar damarlarda daralma bu hastalıklar arasındadır” dedi.
Tansiyon ya da kan basıncının, kalbin kanı pompalarken damarda oluşturduğu basınç olduğunu ifade eden İSÜ Liv Hospital Bahçeşehir’den Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hasan Turhan, “Normal şartlar altında bu basınç, hem bireyin kalbinin pompaladığı kan miktarına hem de atardamarlar tarafından kan akışına karşı gösterilen direnç miktarına göre belirlenir. Kan basıncının ya da tansiyonun normal değerlerin üzerinde olması durumu yüksek tansiyon ya da hipertansiyon olarak adlandırılır” diye konuştu.
BÜYÜK TANSİYON 140, KÜÇÜK TANSİYON 90 MMHG’Yİ GEÇERSE DİKKAT
Kalp pompalarken ölçülen tansiyon değerine sistolik tansiyon (büyük tansiyon), kalp gevşerken ölçülen tansiyon değerine ise diyastolik tansiyon (küçük tansiyon) adı verildiğinin altını çizen Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hasan Turhan, şu bilgileri paylaştı:
“Genelde büyük tansiyonun 140 mmHg ve üzeri, küçük tansiyonun 90 mmHg ve üzeri olması yüksek tansiyon (hipertansiyon) olarak kabul edilir. İdeal olması gereken değerler ise büyük tansiyonda 130 mmHg'nin altı, küçük tansiyonda ise 85 mmHg'nin altıdır. Bunun yanında, normal yaşamında tansiyonu düşük seyreden bir birey için ‘normal’ diye ifade ettiğimiz bu değerler bile ilgili birey için yüksek tansiyon olarak kabul edilebilir.”
HASTANE ORTAMINDA DEĞERLER OLDUĞUNDAN YÜKSEK ÇIKABİLİR
Hipertansiyon tanısının nasıl konulduğundan bahseden Prof. Dr. Turhan, “Uygun şartlarda yapılan düzenli ölçümlerle tansiyon tanısı konulabilir. Tansiyon ölçümü yapılmadan önce hastanın en az 10 dakika dinlenmiş olması, aşırı aç olmaması ya da ağır bir doygunluğunun olmaması gerekir. Hastane ortamında poliklinik şartlarında bazı hastaları tansiyonunun normalde olduğundan çok daha yüksek ölçülebileceğini unutmamak gerekir. Bu durumda hastanın günlük yaşamındaki tansiyon değerlerini daha iyi gösteren 24 saatlik tansiyon Holter tetkiki yapılabilir. Tansiyon Holter tetkiki ile tansiyon takibi daha güvenilir veriler sunmaktadır” açıklamasında bulundu.
HASTALARIN YÜZDE 95’İNDE ZEMİNDE BİR HASTALIK YOKTUR
Tansiyon yüksekliğinin (hipertansiyon) nedenlerine değinen Prof. Dr. Turhan, “Tansiyon yüksekliği olan hastaların yüzde 95'inin üzerinde zeminde bu duruma yol açan herhangi bir hastalık yoktur. Bu durum ‘esansiyel (primer) hipertansiyon’ olarak adlandırılır. Geriye kalan yüzde 5'in altındaki bir hasta grubunda ise tansiyon yüksekliğine neden olan bir hastalık ya da yatkınlık söz konusudur. Zeminde var olan bir hastalığa bağlı gelişen tansiyon yüksekliği durumuna ‘ikincil (sekonder) hipertansiyon’ denir” şeklinde konuştu.
UYKU APNESİ HİPERTANSİYONA YOL AÇABİLİR
Prof. Dr. Turhan, ikincil (sekonder) hipertansiyon grubundaki hastalarda hangi yandaş hastalık ya da durumların tetikleyici olduğunu ise şöyle sıraladı:
“Ailesel yatkınlık (ailede hipertansiyon hastası varlığı),
Böbrek hastalıkları,
Genel olarak böbrek fonksiyonlarının bozulması ya da işlevini tam yerine getirememesi,
Böbrekleri besleyen atar damarlarda daralma,
Endokrin (hormonal) hastalıklar,
Tiroit bezi ile ilgili hastalıklar,
Böbrek üstü bezi ile ilgili hastalıklar,
Vücudun başka bölgelerinde tansiyonu yükseltecek hormon salgılayan bazı tümörler,
Doğumsal büyük damarlarda darlığa yol açan hastalıklar,
Aort koarktasyonu,
Aort damarının diğer alanlarındaki darlıklar,
Uyku apnesi,
Obezite.”
AŞIRI TUZ TÜKETİMİ VE UYKUSUZLUK HİPERTANSİYONU TETİKLEYEBİLİR
Hipertansiyon tanısı konmuş bir hastada tansiyon yüksekliğini tetikleyen ya da olumsuz etkileyen bazı faktörlerin de olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Turhan, “Aşırı tuz tüketimi, sigara kullanımı, kilo alımı, stres, yorgunluk, uykusuzluk, hareketsiz yaşam, aşırı alkol tüketimi, aç kalma ya da ağır yeme hipertansiyonu tetikleyen faktörlerdir” dedi.
YAŞAM TARZI DEĞİŞİKLİĞİ ŞART
Tansiyon yüksekliği tedavisinin yaşam tarzı değişiklikleri ve ilaç tedavisini içerdiğinin altını çizen Prof. Dr. Turhan, “Yaşam tarzı değişikliklerinin ilaç başlansın ya da başlanmasın, tüm tansiyon hastalarına uygulanması gerekir. Bazı hastalarda ilaca başlanmadan yalnızca yaşam tarzı değişiklikleri ile istenilen ya da hedeflenen tansiyon değerlerine ulaşılabilir. Bazı hastalarda ise yaşam tarzı değişikliklerinin yanında hastaya ilaç tedavisinin de başlanması gerekebilir” diye konuştu. Prof. Dr. Turhan, hipertansiyonu önleme ya da tedavi etmede önemli bazı yaşam tarzı değişiklerini şöyle sıraladı:
“Sağlıklı beslenmek ve tuz tüketimini azaltmak,
Düzenli egzersiz yapmak,
Sağlıklı beslenme ve egzersizle fazla kilolardan kurtulmak,
Sigarayı bırakmak,
Alkol tüketimini bırakmak ya da sınırlı tüketmek,
Yaşamımızdaki stresi azaltmak ya da iyi yönetmek,
Uyku ve dinlenmeye yeterli vakit ayırmak.”
TEDAVİ KİŞİYE ÖZEL OLMALI
Hipertansiyonda ilaç tedavisinin kişiye özgü olması gerektiğini de sözlerine ekleyen Prof. Dr. Turhan, burada kişinin yaşı, cinsiyeti, eşlik eden diğer hastalıkları, eşlik eden diğer şikâyetleri ve tansiyon yüksekliği düzeyinin ilaç seçiminde mutlaka dikkate alınması gereken faktörler olduğunu belirtti.
EN SIK ETKİLEDİĞİ ORGANLAR KALP, BEYİN VE BÖBREKLER
Tedavi edilmeyen ya da kontrol altına alınmayan tansiyon yüksekliğinin çok tehlikeli sonuçları olabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Turhan, “Hipertansiyonun en sık etkilediği organlar kalp, beyin, böbrekler, göz ve büyük damarlardır. Açıkçası, damarın bulunduğu tüm bölge ve organları olumsuz etkiler. Tansiyon yüksekliğinin kontrol altına alınması ya da istenilen düzeylere düşürülmesi, bu olumsuz etkileri ya da komplikasyonları önler” dedi.
KALP KRİZİ, BEYİN KANAMASI VE FELCE SEBEP OLABİLİR
Prof. Dr. Turhan, hipertansiyonun neden olduğu en sık rastlanan komplikasyonların ise şunlar olduğunu belirtti:
“Kalp duvarlarında kalınlaşma, kalp yetmezliği, kalp kapak hastalıkları, kalp damar hastalıkları, kalp krizi,
Beyin kanaması, beyin damarlarında daralma ya da tıkanma, felç, demans,
Böbrek fonksiyonlarında bozulma, böbrek yetmezliği,
Görme bozuklukları,
Büyük atardamarlarda genişleme (anevrizma) ya da yırtılma (diseksiyon, rüptür),
Boyun, bacak ve kol damarlarında daralma ya da tıkanma.”