Halı Sahanın Yazılı Olmayan Altın Kuralları! Halı saha, bazı zamanlar iş çıkışı, bazı zamanlar okul turnuvası, bazense hafta sonu eğlencesidir.
Bu etkinlik, erkeklerin kendi aralarında sosyalleşmeleri için birinci tercihleri arasında bulunuyor. 16 erkeği aynı amaç etrafında birleştiren şey futboldur. Çünkü maç günleri bir nevi bir araya gelme ve sosyalleşme anlamına geliyor.
Maç öncesinde, arkadaşlar arasında hoş bir sohbet atmosferi oluşuyor ve dostlukları pekiştirmek için mükemmel bir fırsat sunuyor. Maç sırasında ise terler akarken, birlikte eğlenceli zaman geçirme şansı bulunuyor. Sahaya ayak bastıktan sonra, tam bir saat boyunca, hayatın günlük dertleri tel örgülerin dışında kalıyor. Halı saha, unutulmaz bir takım çalışmasını da beraberinde getiriyor.
Halı sahada en az bir kere maç yapmış bir kişi bilir ki; halı sahanın yazılı olmayan altın kuralları vardır. Aslında bu kurallar olayı güzelleştiren şeyler. Peki nedir bu kurallar?
Maçın başında, yaş ortalamasını yukarı taşıyan kahraman abimizin dile getirdiği bir söz, adeta maçın başlama düdüğü gibi önemlidir. Ancak bu söz, yaklaşık beş dakika sonra unutulmaya başlar. Her maçta topu kaparak gösteriş yapmaya çalışan bir arkadaş her zaman vardır.
Bu arkadaş, bu deneyimli abilerle pek anlaşamaz. Maç sonrası soyunma odasında onu parmakla gösterip, “işte bunun yüzünden maçı kaybettik” diye vurgulayan bu abiler, durumu unutulmaz bir şekilde belirtirler. Çalımcı çocukta kendini “abi sizde bana ayak uyduramadınız” diye savunur.
Her halı sahada illaki kaleci eksik olur. Bu yüzden de kaleciler halı saha maçları için çok önemlidir. Kaleci bulunmayan halı sahada klasik bir muhabbet döner;
O maç o takım öyle bir oynar ki; kaleye hiç top gelmez. Kaleden çıkmak isteyen kişi gelen iki kurtarışı da yapmaz ve 2 gol yer. O artık sırasını savmıştır. Gelsin sıradaki kaleci…
Sahaya çıkınca takımlar sayılır. Fakat fark edilir ki sahada 16 kişi olması gerekirken 17 kişi vardır. Sonra o dahiane fikir ortaya atılır.
“Ya ilk yarı siz 1 kişi fazla oynayın, ikinci yarın biz 1 kişi fazla oynayalım.”
Ancak, hangi oyuncunun bu teklifi kabul edeceği sorusu akıllara gelir. Genellikle futbolla fazla ilgisi olmayan bir arkadaş bu sorumluluğu üstlenir. O zaten futbol oynamayı bilmez ve kişilik bölünmesi ile birlikte daha da zor durumda kalır.
Maç sonunda ne galip ne de mağlup olunur, ne sevinç ne hüzün hakimdir. Eve döndüklerinde, babalarının “Maç nasıl geçti?” sorusuna, “Onlar oynadı, ben sadece izledim,” şeklinde mütevazi cevaplar verirler. Bu arkadaşlar, halı sahanın en önemli, en fedakar ve en vazgeçilmez figürleridir. Kendilerinizi kesinlikle değersiz hissetmeyin aslanlar…
Maç öncesinde, kaleye geçmemek için kendilerini dünyayı yakacak kadar kararlı olan oyuncular, maçın ilerleyen dakikalarında yorgun olduklarını belirterek kaleye geçme arzusuyla yanıp tutuşurlar. Bu arzuları reddedilmez, ancak maçın son anlarında kaleye geçmek isteyen oyuncular nedeniyle bir banka kuyruğuna oluşabilir.
Halı sahaların en ikonik anıdır. Bunu sanki anın içindeymişiz gibi aktarayım:
Topla sakin bir şekilde ilerleyen arkadaş, pas atmaya hazırlanır ve pas atacak adam arar. Ancak, o an kendisine yapılan hareket ile yere düşer. Top anormal ve fizik kurallarına aykırı olarak takım arkadaşına gider. Bu arkadaşta oyunu devam ettirir. Bu sırada faule maruz kalan arkadaş, yamuk bir ağızla “Faul, lan faul!” diye bağırır. Sonra ise o ikonik diyalog yaşanır;
“Tamam da bilader adamın devam etti.”
O cümleden sonra oyunu durmuştur. Fakat ne faul alınmış ne de oyun devam etmiştir. Top en son kimdeyse oradan devam eder. Eğer top centilmen bir arkadaşta ise topu rakip kaleciye atar.
Futbolun, yalnızca gol atmaktan ibaret olduğuna inananlar ve “Ulan o kadar para verdik, en azından bir gol atmayım” diyen defans oyuncularının oluşturduğu bu savunma biçimi, hemen hemen her halı saha maçında duyulan klasik bir ifadedir.
Tabii ki, herhangi bir oyunda olduğu gibi, kurallara uymayanlar da vardır. En ilginç olanı ise, gol yedikten sonra savunma oyuncularının ileriye doğru koşarak, “Abi, buradaydım!” diyerek pozisyon almalarıdır.
Futbolcu gibi hazırlanmışsındır. Her şeyin tamdır. En güzel formanı giymişsindir. Fakat bir problem aniden baş gösterir. Bu da yeleği kimin giyeceğidir. Bilmeyenler için açıklayalım. Yelek ya da diğer adı ile bip, iki takımı birbirinden ayırmak için giyilen renkli bir atlettir.
Maç başlamadan önce yeleği kimin giyeceği konusunda bir tartışma yaşanır. Sonra o muazzam fikir ortaya atılır.
“İlk golü yine bipi giyer.”
Bu öneriden sonra sorun aniden ortadan kalkar.
Futbol maçının en heyecanlı anlarından biri, sahada kişilerden yaşça büyük olan amcaların maçın her anına nasıl sakinlikle yaklaştıklarını gözlemlemektir. Bu amcalar ya da abiler, her top kaybında ya da kaçan pozisyonda söyledikleri “Biz sizin yaşınızdayken böyle değildik.” gibi serzenişlerdir. Soyunma odalarına girdiğinizde de bir kaç ufak gençlik hikayelerine şahit olabilirsiniz.
Halı sahada rekabetin ve gerginliğin eksik olmadığı bir maç düşünün. İşte o zaman maç gerçekten heyecan verici bir oyun halini alır. Genellikle iki tanımadık grup arasında oynanan bu maçlarda, sadece maçı düzenleyenler birbirlerini tanır. Ayrıca, gerginliği dengelemek ve olayları kontrol altında tutmak onların görevidir. Ancak, 7-8 kişilik takımların karşı karşıya geldiği kavgaları engellemek çok da etkili olmaz.
Kavgalar, genellikle sert fauller, topa vurma hırsı, ve hatta gol yolundaki bir topu elle kesme gibi nedenlerle patlak verir. Ancak bu kavgaların tadı, ilginç bir şekilde, futbolun ruhunu yansıtan bir parçasıdır ve bu yüzden oyuncular tarafından hoşgörüyle karşılanır.
Maç sona erdiğinde, herkes kapıya doğru bitkin bir şekilde ilerlerken, hala enerjisi tavan yapmış ve heyecanla dolu olan bazı arkadaşlar içeri girmeyi sürdürürler. Kapıda biraz sıkışıklık olsa da bu durum sorun yaratmaz.
Halı saha işletmecisi, maçı biten arkadaşların sayısı kadar su, limonata, çay ya da meyve suyu hazırlar. Ancak bir kişi daima geride kalır. Bu arkadaş, kesinlikle haksız değildir. Normalde yüzüne bakmayacağı bir içeceğin, sarf edilen çabaya ve kaybedilen sıvıya rağmen içilmek istemesi çok doğaldır.
Fedakar bir arkadaşı, “Gel, benimkini iç,” der. Ama bu söz kötü niyetle söylenmezken, bazı fesat arkadaşlar hemen gülüşmeye başlarlar. Zaten sinirli olan arkadaş, bu durumun ardından, “Ne diye gülüyorsun?” diye sorar ve bir anlaşmazlık başlar. Halı saha işletmecisi, fazladan bir içecek ile bu duruma son verir ve tansiyonu düşürür. Olay, neredeyse tırmanmak üzereyken sona erer.
9367,77%3,72
34,55% 0,22
36,18% -0,12
2983,69% 0,75
4956,37% 0,00
Rize
22.11.2024