TÜİK verilerine göre ekim ayında mal ve hizmet fiyatlarının ortalama %2,55 oranında arttığını, yıllık enflasyonun ise %32,87 olarak gerçekleştiğini hatırlatan Köseoğlu, son dört aylık süreçte kamu çalışanlarının gelir kaybının ciddi boyutlara ulaştığını ifade etti.
Köseoğlu, “Sadece Temmuz-Ekim arasındaki dört aylık dönemde enflasyon %10,83’e ulaşmıştır. Temmuz ayında memur ve emeklilere verilen %5’lik maaş artışı tamamen eriyip yok olmuştur. Resmî verilere göre bile kamu çalışanlarının alım gücü üç ayda 5,83 puan azalmıştır. Dört ayda gerçekleşen enflasyon, altı aylık maaş zammını ikiye katlamıştır.” dedi.
“Maaş artışları zam değil, sadece enflasyon düzeltmesi haline geldi”
Ekonomik tablonun her geçen ay daha da ağırlaştığını vurgulayan Köseoğlu, memur ve emeklilerin geçim sıkıntısına dikkat çekti:
“Ne yazık ki bu tablo artık sürpriz olmaktan çıkmış, adeta bir alışkanlığa dönüşmüştür. Enflasyon hedefleri tutmamakta, maaşlar sürekli geriye gitmektedir. Çarşıda, pazarda, mutfakta, markette yaşanan fiyat artışları; memur ve emeklilerin bütçesini her geçen gün biraz daha sarsmaktadır.
Enflasyonun hedeflenen oranlara göre değil, hayatın gerçeklerine göre hissedildiği bu ortamda maaş artışları bir zam değil, sadece önceden yapılmış bir enflasyon düzeltmesi hâline gelmiştir.”
“Uyarılarımız bir kez daha haklı çıktı”
Köseoğlu, toplu sözleşme sürecinde Türkiye Kamu-Sen’in dile getirdiği uyarıların ve taleplerin bugün ne kadar yerinde olduğunun ortaya çıktığını belirterek şunları kaydetti:
“Toplu sözleşme masasında dile getirdiğimiz uyarı ve taleplerin ne kadar haklı olduğu bir kez daha açık biçimde görülmüştür. Kamu çalışanlarının ücretleri sadece bütçe kalemleriyle ya da maliyet hesabıyla değerlendirilemez. Emeğin, fedakârlığın ve sosyal adaletin göz ardı edildiği hiçbir ücret politikası sürdürülebilir değildir.”
“Refah payı artık bir lüks değil, yaşam zorunluluğudur”
Köseoğlu, mevcut ekonomik koşullarda memur ve emeklilerin yaşamlarını idame ettirmekte zorlandıklarını vurgulayarak, kamu çalışanlarının taleplerini şu başlıklarla sıraladı:
Refah payı talebimiz bir lüks değil, yaşam zorunluluğu haline gelmiştir.
Enflasyon farkı, oluştuğu anda maaşlara gecikmeksizin yansıtılmalıdır.
Seyyanen zam uygulamasıyla kamudaki ücret adaletsizliği giderilmeli, aynı işi yapan kamu çalışanları arasında statü farkından dolayı uçurum oluşmasına izin verilmemelidir.
“Bu gidişat sürdürülemez”
Köseoğlu, dört ayda yüzde 11’e yaklaşan enflasyonun memur maaşlarını eriterek yaşam koşullarını ağırlaştırdığını söyledi:
“Kamu çalışanlarının mevcut maaşlarıyla bu ekonomik koşullarda ayakta kalması mümkün değildir. Yalnızca %5’lik artışla geçinmeye çalışan memurlar; 4 ay içinde %11’e dayanan enflasyon, artan kira, mutfak, eğitim ve sağlık giderleri karşısında çaresiz kalmıştır. İş yükü artarken ücretler eriyor, sosyal maliyetler katlanıyor, alın terinin karşılığı her geçen gün biraz daha yok oluyor. Bu gidişat sürdürülemez.”
“Gerçekçi düzenlemeler bütçede yer almalı”
Köseoğlu, yaklaşan Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu görüşmelerine de değinerek, kamu çalışanları ve emekliler için gerçekçi düzenlemelerin zorunlu hale geldiğini söyledi:
“Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu çalışmalarında mutlaka memur ve emeklilere yönelik gerçekçi düzenlemelere yer verilmelidir. Türkiye Kamu-Sen olarak sürekli dile getirdiğimiz gibi, hayat pahalılığının ve enflasyonun gerçek etkileri dikkate alınmadan, alım gücünü artıracak kalıcı bir maaş artışı yapılmadan sorun çözülemez.”
“Kamu çalışanları yoksullukla ezilmemeli”
Açıklamasının sonunda kamu çalışanlarının toplum için üstlendiği sorumluluğa dikkat çeken Köseoğlu, şu ifadeleri kullandı:“Unutulmamalıdır ki, ülkenin dört bir yanında fedakârca görev yapan kamu çalışanları; geçim sıkıntısı, ücret adaletsizliği ve yoksulluk arasında ezilmemelidir. Çalışanın alın terine değer vermek, sosyal devlet olmanın en temel gereğidir.”
Köseoğlu, Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kamu çalışanlarının hakları için mücadele etmeye devam edeceklerini vurguladı