Yeşil Artvin Derneği’nin çağrısıyla Trabzon, Ordu, Giresun, Rize ve Artvin’den çevre örgütleri ve yaşam hakkı savunucuları, “Süper Talan” yasası olarakta bilenen ve komisyondan geçen torba yasa teklifine karşı 22 Haziran’da Trabzon Meydan Park’ta bir araya geldi.
Kahramanmaraş Caddesi’ndeki Koton mağazası önünde bir araya yaşam savunucuları basın açıklamasının yapıldığı Meydan Park’a yürüdü.
Yeşil Artvin Derneği, Trabzon Emek ve Demokrasi Platformu, Derelerin Kardeşliği Platformu, Ordu Çevre Derneği adına okunan ortak basın açıklamasında getirilmek istenen yasa tasarının topyekün doğa katliamının ilanı olduğunu dikkat çekilirken “Biz yaşam alanı savunucuları, toprağını, suyunu, ormanını, dağını, yaylasını, zeytinliğini seven ve sahip çıkan insanlar olarak buradayız. Altın için, kömür için, enerji için bu ülkenin dört bir yanını delik deşik etmeye çalışanlara karşı sesimizi yükseltiyoruz” ifadeleri kullanıldı. Yapılan basın açıklaması şöyle devam etti:
Bugün Meclis’e getirilen ve “Çorba Yasa” diye adlandırdığımız bu torba yasa teklifi; ne doğayı, ne insanı, ne de geleceğimizi umursamaktadır. Bu yasa, yalnızca sermayeye yeni alanlar açmak, yerli-yabancı şirketlerin önünü açmak ve halkın söz hakkını elinden almak için hazırlanmıştır. Yasada öyle maddeler var ki, bırakın halkı dinlemeyi, devletin kendi kurumlarını bile devre dışı bırakmak istiyorlar.
Şöyle düşünün: Bir şirket geliyor, dağın ortasında maden aramak istiyor. Normalde buna izin verilmesi için halkın görüşü alınmalı, çevreye etkisi araştırılmalı, kurumlar tek tek değerlendirme yapmalı. Ama bu yasa diyor ki: “Eğer kurum 3 ay içinde cevap vermezse, sanki olumlu yanıt vermiş gibi kabul edilecek.” Yani susan, onaylamış sayılacak! Halkın haberi dahi olmayacak. Bu nasıl bir adalettir, bu nasıl bir vicdandır?
Yetmiyor. Ruhsat alan şirket, ister kıyıda ister ormanda ister sit alanında olsun, ‘arama faaliyeti yapıyorum’ diyerek 3 yıl boyunca istediğini yapabilecek. Sonra da “Burada maden yokmuş” deyip gidecek. Ardından da aynı alana “orman niteliğini kaybetti” diyerek otel dikecekler, enerji tesisi kuracaklar. Böylece her yer rant alanına çevrilecek.
En acı olan ne biliyor musunuz? Bu yasayla artık şirketler, çay bahçelerinin, fındık bahçelerinin zeytinliklerin üzerine göz dikebilecek. “Enerji için lazım” diyerek yüzlerce yıllık zeytin ağaçlarını, fındık ağaçlarımızı , çay tarlalarımızı sökecekler , zeytinliklerimizi, fındıklarımızı kökleyip başka yere taşıyacaklar.
Eğer olmazsa kesecekler. Yerine başka bir alanda 10 yıllığına zeytinlik tahsis edecekler. O ağaç tekrar tutacak mı, tekrar meyve verecek mi? Kimse bilmiyor. Ama halkın elindeki zeytinlik ,fındıklık, çaylıklar gidiyor, yerine belirsiz bir gelecekle avunması isteniyor. Oysa bunlar sadece bir ağaç değildir; yaşamdır, geçimdir, kültürdür, barıştır.
Ayrıca, “çevreye uyum teminatı” dedikleri güya doğayı koruma bedeli de sözde kalıyor. Şirket faaliyetini bitirdiğinde ortalık savaş alanına dönüyor. O araziyi eski haline getirmesi için başta yatırdığı teminat, enflasyonla pula dönüyor. Devlet, “cezasını kestim” diyerek işin içinden sıyrılıyor, doğa ise olduğu gibi kalıyor: talan edilmiş, tahrip olmuş bir şekilde.
Kısacası; bu yasa bir işgal belgesidir. Toprağımızı, suyumuza, yaylamıza, köyümüze, geçmişimize ve geleceğimize el koyma girişimidir. “ÇED sürecini kısaltıyorum” diyenler aslında halkın itiraz hakkını ortadan kaldırmak istiyor. “Ruhsatı kolay veriyorum” diyenler aslında şirketleri ödüllendiriyor. “Kritik maden” diye her taşı sermayeye kutsal ilan ediyorlar. Ve bunu “kamu yararı” adı altında yapıyorlar.