Kudüs, uzun yıllardır İsrail ve Filistin arasında tartışmalı bir başkent olarak biliniyor. İsrail, Kudüs'ü kendi başkenti olarak ilan edip resmi olarak tanıdı, Filistin ise Doğu Kudüs'ü gelecekteki bağımsız Filistin devletinin başkenti olarak görmekte. Ancak uluslararası toplum, Kudüs'ün statüsünün hala tartışmalı olduğunu düşünmekte ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası organizasyonlar, Kudüs'ün statüsünün İsrail ve Filistin arasındaki müzakerelere dayalı olarak çözülmesi gerektiğini savunuyor.
Kudüs'ün önemi sadece siyasi değil, aynı zamanda dini ve kültürel bir öneme sahip. Müslümanlar için Kudüs, Mescid-i Aksa'nın bulunduğu yer olarak önemlidir ve İslam peygamberi Muhammed'in İsra ve Miraç mucizelerinin gerçekleştiği yer olarak kabul edilir. Ayrıca, Yahudi ve Hristiyan inançlarında da büyük bir tarihi ve dini öneme sahiptir. Yahudi inançlarına göre Kudüs, Tanrı'nın tapınağının bulunduğu yerdir, ve Hristiyan inançlarına göre İsa'nın ölümü ve dirilişi bu şehirde gerçekleşti. Dolayısıyla, Kudüs hem Yahudi hem de Hristiyan toplulukları için kutsal bir şehir olarak kabul edilir.
İsrail'in Kudüs'ü neden istediği ise çeşitli nedenlere dayanmaktadır. İlk olarak, Kudüs İsrail için milli kimlik ve bağımsızlık açısından büyük bir öneme sahiptir. İsrail, bağımsız bir Yahudi devletinin başkenti olarak Kudüs'ü görmektedir ve uluslararası toplum tarafından tanınmasını talep etmektedir. Ayrıca, Kudüs İsrail için stratejik bir öneme sahiptir ve tarih boyunca sınır güvenliği sağlama ve savunma açısından kritik bir rol oynamıştır. İsrail ayrıca Kudüs'ü büyütmek ve yerleşimlerini genişletmek amacıyla çeşitli politikalar izlemiştir, bu da Kudüs'ün İsrail için önemini artırmıştır.
Ancak Kudüs'ün İsrail tarafından tek taraflı olarak ilan edilen başkent statüsü uluslararası toplumda tartışmalıdır ve birçok ülke tarafından tanınmamıştır. İsrail-Filistin çatışması ve Kudüs'ün statüsü hala uluslararası bir sorun olarak devam etmektedir ve bu konunun çözümü için müzakerelerin devam etmesi gerekmektedir. Kudüs'ün geleceği hala belirsizliğini korumaktadır ve bu konu uluslararası ilişkilerin önemli bir gündem maddesi olarak devam etmektedir.
